İş dünyasının iki etkili örgütü olan TOBB ve TÜSİAD, Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı onaylamaması halinde, ticarette ciddi engellerle karşılaşacağı uyarısında bulundu. TOBB ve TÜSİAD, TBMM Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu’na yaptıkları sunumda, iş dünyasının Paris İklim Anlaşması’na ilişkin yaklaşımlarını ortaya koydu.
TBMM Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu’na sunum yapan TOBB ve TÜSİAD, Türkiye’nin Paris İklim Anlaşmasını onaylanmasını istedi. TOBB Yönetim Kurulu Üyesi Davut Çetin, Türkiye’nin, iklim değişikliği konusunda etkin çalışmalar yürütebilmesi için öncelikle Paris İklim Anlaşması’nı onaylaması gerektiğini belirtirken, TOBB Sektörler ve Girişimcilik Daire Başkanı Ahmet Saygın Baban “Biz Paris İklim Anlaşması’nı onaylamazsak serbest ticaret anlaşmalarını bile imzalayamayacak konuma geliyoruz. Bu bizim için ciddi bir tehdit” dedi. TÜSİAD Çevre ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu Başkanı Fatih Özkadı, Paris Anlaşması ile ulaşılan geniş çaplı mutabakatın devletlerin ve kurumların etkili bir politika oluşturması ve uygulamasında önemli bir fırsat yarattığını belirterek, “Paris İklim Anlaşması’nı stratejik önceliğimiz olarak benimsiyoruz” diye konuştu.
‘Serbest ticaret anlaşması bile imzalayamayız
TOBB Sektörler ve Girişimcilik Daire Başkanı Ahmet Saygın Baban Meclis’te yaptığı sunumda Türkiye’nin G20 ülkeleri arasında Paris Anlaşması’nı onaylamayan tek ülke olduğunu hatırlatarak, “Türkiye’nin İklim Anlaşması’nın dışında kalması demek aslında dünyanın dışında kalması anlamına geliyor yani eğer biz artık İklim Anlaşması’nı onaylamazsak serbest ticaret anlaşmalarını bile imzalayamayacak konuma geliyoruz. Bu bizim için ciddi bir tehdit. Artık ülkeler dış politikalarını bu emisyonu azaltım hedefine doğru şekillendirmeye başladı. CDS primimiz yüksek, yurt dışından kredi bulmamız, finansmana erişim sağlamamız gerekecek dolayısıyla buralarla ilgili ciddi bir risk gözüküyor. Bu konuda, artık net bir şekilde imzalayıp imzalamayacağımıza yüce Meclisimizin karar vermesi elzem diye düşünüyoruz” dedi.
Finansman maliyeti artacak rekabet gücü düşecek
“Yeşil Mutabakat Sürecini ıskalamamız halinde küresel rekabet gücümüzü, ihracat sofistikasyonumuzu kaybetme riskimiz var” diyen Baban, “İhracatımızın yüzde 60’ını G7 ülkelerine yapıyoruz. Çok kısa zamanda bizim iş dünyamız bu dönüşüme ortak olmazsa sınırda karbon vergisiyle, artabilecek finansman maliyetleriyle, rekabet gücü kayıplarıyla karşı karşıya kalacağız” dedi. Yeşil dönüşümün yeni bir istihdam ve eğitim politikası anlamına da geldiğini ifade eden Baban, yeşil dönüşümün, küresel büyümeyi her yıl 0,4 puan yukarı çekerek, dünya çapında 30 milyon yeni istihdam yaratmasını beklediklerini anlattı.
Karbon vergisini yıllık maliyeti 1 milyar dolar
AB’nin ton başına sınırda 30 Euro karbon vergisi alması halinde bunun yıllık maliyetinin 1 milyar Euroyu geçtiğini, 50 Euro olursa maliyetin 2 milyar Euroya ulaştığına dikkat çeken Baban, bu durumun rekabet gücünü ciddi şekilde etkileyeceğini söyledi. Birçok küresel firmanın, ürünlerinin ne kadarını geri dönüştürülmüş iplikten kullandığına bakarak şirket seçtiğini anlatan Baban, “Şirketlerin geri dönüşüm konusundaki kuralları bizim rekabetçiliğimize etki ediyor” dedi.
Yeşil dönüşüm ofisleri oluşturabiliriz
Kalkınma ajansları ve yerel yönetimlerin desteği ile ticaret ve sanayi odaları bünyesinde yeşil dönüşüm ofisleri oluşturabileceğini belirten Baban, .KOBİ’lere rehberlik etmek istediklerini söyledi.
TÜSİAD: COP 26 öncesi onay süreci tamamlanmalı
TÜSİAD Çevre ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu Başkanı Fatih Özkadı, iklim değişikliğinin salt bir çevre sorunu olmadığına dikkat çekerek, “ Paris Anlaşması’na uyum elzem görülmektedir. Paris Anlaşması’yla şekillenen küresel iklim rejiminin bilimsel, teknik ve diplomatik tüm veçheleri içerecek şekilde güçlü bir heyetle sürdürülmesini önemli görüyoruz. TÜSİAD olarak Paris Anlaşması’na COP 26 öncesinde taraf olunması yönünde Türkiye Büyük Millet Meclisimizde onay sürecinin tamamlanmasını gerekli görüyoruz” dedi.
AB’nin yakın zamanda Vietnam’la serbest ticaret anlaşması imzaladığını, Meksika’yla da çalışmaların son aşamaya geldiğini ifade eden Özkadı, Vietnam’la imzalanan serbest ticaret anlaşmasının ilerleyen dönemde Türkiye için bir risk olduğunu söyledi. Özkadı, Türkiye’nin pandemi döneminde bile büyümeye devam etmesinin altında yatan en önemli nedenin ihracatın devamlılığı olduğunu belirterek, şöyle konuştu: “Bizim ülke olarak mutlaka ve mutlaka, ana pazarımız Avrupa Birliği başta olmak üzere, ihracata devam etmemiz gerekiyor çünkü ihracata devam etmediğimiz durumda yeni pazarları sıfırdan keşfetmek son derece güç. 1996’da gümrük birliğine girerken bizim için böyle bir tehlike yoktu. İhracatımız içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 3,6 civarında. Singapur, Japonya gibi ülkeler serbest ticaret anlaşması imzaladıkları için, önümüzdeki dönemde yüksek teknolojili ürünleri Avrupa Birliğine ihracat edebilecek durumdalar.”
TÜSİAD Enerji ve Çevre Yuvarlak Masa Başkanı Cevdet Alemdar, Türkiye’nin Paris Anlaşması’nın bir parçası olması ve anlaşmayı onaylaması gerektiğini belirterek, “COP26’dan önce onaylamalıyız, aynı zamanda da 2050 yılında ‘karbon nötr’ hedefine doğru bir yol haritası da kurmalıyız. Bu, Türkiye’nin ihracatı için gereklidir, aynı zamanda finansman kaynaklarına ulaşım için gereklidir, yeni finansman kaynakları buradan gelmektedir” dedi.
Paris İklim Anlaşması ile ilgili yanlışlar
TOBB Sektörler ve Girişimcilik Daire Başkanı Ahmet Saygın Baban, Komisyon’a yaptığı sunumda Paris İklim Anlaşması ile ilgili karşılaştıkları yanlış algıya dikkat çekerek, bu nedenlerden dolayı Paris İklim Anlaşması’nı bekletilmemesi gerektiğini söyledi. Baban, Komisyon’da, iş dünyası penceresinden Paris İklim Anlaşması’na ilişkin yanlışları tek tek şöyle açıkladı:
“Eğer biz Paris İklim Anlaşması’nı imzalarsak belirli bir emisyon azatlım oranı belirlenecek, biz de bu orana uyum sağlayacağız” gibi yanlış bir algı var. Bu algı yanlış bilinmesinden ve aslında sıkça yapılan yorum hatalarından kaynaklanıyor. Biz ülke olarak iktidarıyla, muhalefetiyle, iş dünyasıyla, işçi sendikalarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla bir hedef belirleyeceğiz, dolayısıyla bu belirlediğimiz hedefe bizler uyacağız.
“Ülkemiz Paris İklim Anlaşması’nı onaylarsa gelişmekte olan ülkelere finansal destek vermek zorunda kalacak. Yeşil İklim Fonuna katkı sağlamak durumunda kalacağız” gibi bir bakış açısı var. Bu argüman da çok doğru değil. Özellikle bizim politik olarak şu an savunduğumuz konu bu, “Anlaşmayı onaylarsak ciddi bir iklim finansmanı imkânından vazgeçeceğiz.” Aslında bu da çok doğru değil. Biz Yeşil İklim Fonu’na ulaşmaya çalışıyoruz, 100 milyar dolar kaynak aktarımı taahhüt edilen ve özellikle, bazı gelişmekte olan ülkelere kullandırılacağı düşünülen bir fondan yararlanmaya çalışıyoruz. Ancak buradaki sıkıntı şu: Hem pandemi süreci hem de diğer gelişmiş ülkelerin bu fona katkı sağlamamasından dolayı toplam 8,3 milyar dolar toplanabilmiş, 4,8 milyar doları zaten işleyen yeşil projelere yönlendirilmiş ve en nihayetinde, 2020 yılında 1,5 milyar doları dağıtabilmiş. Zaten burada çok gidebileceğimiz bir yol gözükmüyor. Biz zaten gelişmiş ülkeler arasında olduğumuz için bu fondan şu anda yararlanamıyoruz.
Bizim argümanımız, “Biz eğer Paris İklim Anlaşması’nı imzalarsak bu fonlardan yararlanamayacağımız için hem özel sektörü hem de kamuyu dönüştürmek imkânsız hâle gelecek.” Fakat şunu kaçırıyoruz, Dünya Bankası, UNDP, EBRD gibi uluslararası kuruluşlar artık bütün hibe ve kredi programlarını tasarlarken yeşil dönüşümü baz alıyor, yani emisyon azaltım hedeflerine göre bu fonları dağıtıyor. Dolayısıyla, biz eğer bu Ek 1’den çıkmak için bir başvuru yaparsak Ek 1’de olan ülkeler zaten bizi o listeden çıkarmayacaklar. Çünkü bütün ülkelerin onayı lazım, zaten çıkamayacağız; hem böyle bir şey var hem de zaten çok kıt olan bir kaynağı Türkiye’yle paylaşmak istemeyecekler.
Kaynak: Dünya Gazetesi