Antalya’nın turizmde rekor kırdığını buna karşın esnaftan yağmur gibi şikayet geldiğini ve herkesin kavga ettiğini vurgulayan ATSO Başkanı Davut Çetin, “Taksici eylem yapıyor, rent a car ile kavga ediyor. Diğer tarafta esnaf rehberlere isyan ediyor. Rehberler acentaları sorumlu tutuyor. Önce hepimiz bir kendimize bakalım, ne yaptığımıza, ne sattığımıza bakalım. Herkesin aynı şeyleri sattığı yerde ticaretin bereketi zaten olmaz. Halen yoldan geçeni çevirip mal satmaya kalkıyoruz. Artık yenilik, kaliteye ve markalaşmaya yatırım zamanıdır. Caddeden geçeni değil, internette dolaşan kişiyi yakalamak zamanıdır. Artık kısır tartışmaları bırakalım. Antalya turizminde ve ticaretinde yıllardır konuştuğumuz sorunların devam ettiği de gerçektir. Odamızın denetim ve yaptırım yetkisi yok, bakanlıklar ve belediyeler bu konularla daha fazla ilgilenmelidir. Artık kurallar konulmalı, denetim yapılmalı ve kurala uymayan işyerine yaptırım uygulamalıyız. Turizm polisi, turizm zabıtası gibi yeni denetim birimleri olmalıdır. Turizm ve ticarette bir yetki boşluğu yaşanmaktadır. Antalya merkezine, Kalekapısı, Işıklar, Güllük, Konyaaltı bölgelerine turist çekmek, caddeyi denetlemek kimin işidir? Turizm Bakanlığı’nın mı, Valiliğin mi, Büyükşehirin mi, İlçe Belediyesinin mi, Ticaret ve Sanayi Odasının mı, Esnaf Odasının mı? Bu konuda bir boşluk olduğu açıktır” dedi.

ATSO Ağustos Ayı Olağan Meclis Toplantısı, Meclis Başkanı Süleyman Özer’in başkanlığında meclis üyelerinin katılımıyla gerçekleşti. Toplantının açılışında Oda faaliyetleriyle ilgili bir konuşma yapan ATSO Yönetim Kurulu Başkanı Davut Çetin, ekonominin yanı sıra, kent ve ülke gündemine yönelik değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasının başında Kuzey Irak’ta şehit düşen askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve bütün milletimize başsağlığı dileğinde bulunan Başkan Davut Çetin Türkiye kamuoyunda günlerdir sıcaklığını koruyan Emine Bulut cinayetiyle ilgili de, “Bu vahşete hem üzüldük hem utandık. Bu cinayetlerin, şiddetin son bulması için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Sadece ceza meselesi değildir, kadına bakışın ve şiddet kültürünün de ele alınması gereklidir” ifadesini kullandı.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GİDEREK DAHA FAZLA HİSSEDİLİYOR

Orman yangınları başta olmak üzere çevre konularına da değinen Davut Çetin, şunları kaydetti;

“Türkiye yangın, sel, deprem gibi afetlere karşı çok daha donanımlı ve hazırlı olmak zorundadır. Bu konular siyaset malzemesi olmamalıdır. Afetlere karşı hazırlık ve çevrenin korunması konusunda daha hassas olmalıyız. İklim değişikliği etkisi giderek daha fazla hissedilmeye başlandı. Bu yıl Avrupa’da tarihin en sıcak yazı yaşandı. Dünya kutuplarda buzulların erimesini konuşuyor.

Kutupta bir bölgede 100 yıl önceki durumla günümüzü karşılaştırıyor. Buzulların erimesi insanlık için her ülkenin dikkate alması gereken bir durumdur.

Çevre koruması konusunda her düzeyde daha hassas olmalıyız. Antalya turizm ve tarım nedeniyle doğal koşullara, iklim değişikliğine daha duyarlıdır. Avrupa’da sıcak havalar Antalya’ya son dakika satışlarında azalmaya neden oldu. Dolayısıyla çevreden bize ne diyemeyiz.

Dünyanın konuştuğu bir başka olay Brezilya’da Amazon yağmur ormanlarının yanmasıdır. Brezilya’da ormanların bir kısmı tarım gibi amaçlarla yakılmaktadır. Bu kez yangınlar büyüdü ve üç haftada 650 bin hektar alan yandı. Amazon dünya oksijenin beşte birine yakınını üretiyor. İnsanlık böyle böyle kendi sonunu hazırlamaktadır.

Türkiye’de de Kaz Dağları tartışması yaşandı. Ormanda madencilik yapılmasın diyemeyiz, önemli olan kurallara uyulması ve en doğru biçimde yapılmasıdır.

Maden Mühendisleri Odası raporuna göre altın madeninden Devletimizin kazancı 75 milyon dolar olacaktır. Maden olacaksa, hiç olmazsa Türkiye’nin kazancı daha yüksek olmalıdır. Bu konuları siyaset dışı konular olarak ele almalı, fayda ve maliyet karşılaştırması yaparak karar vermeliyiz.”

İÇ PİYASADA DURGUNLUK DEVAM EDİYOR

İç piyasada durgunluğun devam ettiğini belirten Davut Çetin konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Yılın sekizinci ayını geride bırakıyoruz, ekonomi cephesinde iç piyasada durgunluk devam etmektedir. Dünyada ticaret savaşları hız kazanmaktadır, Avrupa ekonomisi yavaşlamaya devam etmektedir. Bu nedenle ihracatta bazı sektörlerimiz iyi durumdadır, ama bazıları zorlanmaktadır. Temmuz ayında otomotiv iç Pazar satışı geçen yıla göre yüzde 66 azalma kaydetti, beyaz eşya satışı %31 düştü. Konutta düşüş Temmuz’da devam etti.

Tüketici güveninde hafif bir kıpırdanma oldu, reel sektör güven endeksinde de bir yükselme başladı. Bu iyileşmenin devam etmesini temenni ediyoruz.

Antalya verileri nispeten Türkiye’ye göre daha iyi duruyor. Turist sayısı artışı yüzde 17 oranındadır ve yeni rekorlar kırılmaktadır. Karşılıksız çeklerde Türkiye’de yüzde 52, Antalya’da yüzde 29 artış var, fakat karşılıksız çek oranı artmamıştır. Protestolu senet artışı yüksek, ama hacim olarak yüksek bir tutar ifade etmiyor.

İhracatta son dönemde tarım ihracatımız arttı, fakat yedi aylık toplam rakamda artış düşük kalıyor. Vergi tahsilatında, KDV tahsilatımız yüzde 19 artmıştır. Yatırım teşvik belgesi hacmi Türkiye’de yüzde 28 düşerken, Antalya’da %30 artmıştır. Özellikle turizm ve tarımda teşvik belgesi hacminde hızlı bir yükseliş görüyoruz.

İnşaat sektöründe duruma biraz daha yakından bakmakta fayda var. Konut satışlarında yavaşlama hem inşaat yatırımlarını hem de konut fiyatlarını etkiledi.  Yeni inşaat ruhsatları ilk 6 ayda yüzde 66 oranında düşmüştür.

Türkiye genelinde son bir yılda konut fiyatı artışı yüzde 1.7 oldu.  İstanbul’da fiyatlar yılda  yüzde 2 düştü. Büyük iller arasında Antalya konut fiyatlarında daha iyi durumda kalmıştır.

Konut fiyatı grafiği Antalya’nın nisbeten daha iyi olduğunu göstermektedir. İstanbul’da 2014-2017 döneminde fiyatların hızlı arttığını, 2017’den itibaren sabit kaldığını görüyoruz. Batı Akdeniz son aylarda Türkiye ve diğer büyük illere göre pozitifte kalmıştır.

Şimdi kamu bankaları konut kredisinde önemli bir kampanya başlattılar. Son haftalarda konut piyasasında bir kıpırdanma ve satış başladığını arkadaşlarımız söylüyorlar. Konut kredisi bakiyesinde henüz artış yok, bununla birlikte önümüzdeki ay ivmelenmenin rakamlara yansıyacağını bekliyoruz.

Kredi kampanyasıyla konut ve inşaat sektörünün desteklenmesi doğrudur, fakat önemli olan faizlerde düşüşün kalıcı olmasıdır.

MEVDUATIMIZ VAR, AMA MEVDUATIMIZIN KALİTESİ DÜŞÜK

Merkez Bankası faiz indirmeye devam edecektir, Merkez Bankası ayrıca bankaları daha fazla kredi vermeye teşvik etmektedir. Dünyada faizler düşmektedir, fakat ticaret savaşları endişeleri artırmakta ve Türkiye’ye yabancı sermaye girişi de zayıf kalmaktadır. İçeride döviz mevduatı tekrar artmaya başlamıştır. Bunlar güven eksikliğinin devam ettiğini göstermektedir. Yerli ve yabancı yatırımcı halen enflasyon, mali disiplin ve yapısal reform konusunda yeterli güvene sahip değildir. Hukuk sistemimiz yatırımcıya güven vermemektedir.

Bugün Türkiye’de finans piyasasının gelişmesi gerektiğine bir kez daha değinmek istiyorum. Türkiye’nin yastık altındaki altın ve dövizi dışındaki parası şu şekildedir:

2018 sonu itibariyle 2.7 trilyon lira paramız var. Bunun üçte ikisi mevduattır. Türkiye parasının veya tasarrufunun yaklaşık üçte birini dövizde tutmaktadır. Şu anda enflasyon ve faiz artışıyla bu rakamlar biraz daha fazla. Mevduatımız var, ama mevduatımızın kalitesi düşük, çünkü dövizde ve kısa vadede yatıyor, ekonomiye faydası yok. Bir yıl ve üzeri mevduatın oranı sadece yüzde 4, bu mevduatla yatırım kredisi verilemez.

Şimdiye kadar bankalar dışardan kredi alıp içeriye verdiler, fakat buna devam edemeyiz, finans sektörünü geliştirmek zorundayız. Ekonomimiz dünyada kur düzeyine göre 18. -20. Sıralarda yer almaktadır, ama borsamız 2018 verilerine göre dünyada 33. sıradadır. İspanya borsasında 3 bin, Kore borsasında 2 bin şirket var, biz bir türlü 400’ü geçemiyoruz.

Gelişmiş ülkelerde borsaların değeri milli geliri aşmaktadır. ABD, İngiltere, Hollanda gibi ülkelerde borsa değeri milli gelirin yüzde 150’sidir. Japonya, Kore, Fransa’da yüzde 100 civarındadır. Bizde ise yüzde 20’nin altındadır.

Özel sektör olarak kredi bağımlılığından kurtulmalı, öz sermayemizi güçlendirmeliyiz. KOBİ’ler ortaklıkla şirketleri büyütmelidir. Büyük şirketlerimiz ise halka açılmalıdır. Halkın da döviz mevduatı ve verimsiz tasarruflar yerine hisse senedi almasını ve uzun vadeli mevduata yönelmesini sağlamalıyız. Bunu yapmadıkça dış borç bağımlılığından kurtulamayız, kredi alır 3-4 ay gideriz, sonra benzinimiz tekrar biter.

REEL SEKTÖR VERİMSİZ ÇALIŞIYOR

Türkiye ekonomisinde finans sektörünün küçüklüğü dışında bir başka sorunumuz reel sektörün verimsiz çalışmasıdır.  Birkaç sektörde dar alanda sıkışıp, kalmış durumdayız. Küçük olsun benim olsun kültürü yüzünden şirketlerimizi büyütemiyoruz.

Şimdi sizlerle Türkiye ve büyük Avrupa ülkelerinde reel sektörün durumunu karşılaştırmak istiyorum. Bu konuya daha önce de değinmiştim, ara sıra hatırlatmakta fayda var. Bu konuyu esnafa ve üyemize iyi anlatmalıyız.

Türkiye’nin nüfusu Almanya’ya eşit, Fransa ve İngiltere nüfus olarak bizden küçükler. Çalışan nüfusa baktığımızda Almanya’da 41 milyon kişi çalışıyor. 66 milyonluk İngiltere’de çalışan sayısı bizden fazla. Almanya ekonomisi bizim 6 katımız, İngiltere ve Fransa ekonomileri bizim 4 katımız, İtalya 3 katımız. Kadınlarımız çalışmayınca, herkes erken emekli olunca böyle oluyor.

Almanya, İngiltere gibi ülkelerde bu kadar insan nerede çalışıyor diye baktığımızda durumun bizden farklı olduğunu görüyoruz. Türkiye’de girişimcilerin çoğu tarımda küçük çiftçi veya ticaretteki küçük esnaftır. Türkiye’de tek başına çalışan çiftçi ve esnaf sayısı Almanya’nın iki katından fazla, fakat işveren sayımız ise düşük kalmaktadır.

Avrupa’da üretici kooperatiflerle birleşiyor, esnaf büyüyüp işveren oluyor veya verimli işlerde çalışıyor. Tarımda küçük çiftçi sayısında ve çalışan sayısında Avrupa’da rekor kırıyoruz. Bizim tarımdaki küçük çiftçi ve çalışan sayımız Avrupa’nın en büyük 5 ülkesinin iki katına yaklaşmaktadır. Tarımda ve perakende ticarette yoğunlaşmış durumdayız.

Tarımda Almanya bizim onda birimiz çalışana sahip, biz 60-70 milyar dolar üretiyoruz, onlar 30 milyar dolar üretiyorlar. Hizmet sektörüne baktığımızda inşaatta Almanya’nın iki katı çalışanımız var. Yeme-içme de ileri sıralardayız. Konaklamada Almanya ve İspanya’ya bakınca halen gidecek yerimiz var görünüyor.

Sanayiye baktığımızda tekstil ve gıda sektöründe yoğunlaşma görüyoruz. Buna karşılık teknoloji sektörlerinde ve kimya gibi, fabrikasyon metal gibi girdi sektörlerinde gerideyiz.

Diğer sektörlerde farklılık çok daha belirgindir. İlaç sektöründe İspanya’nın bile istihdamı bizden fazladır. Bilgisayar üretim ve yazılım sektörlerinde büyük ülkeler bizden 3-4 kat daha ilerde, hatta İsviçre ve Hollanda gibi küçük ülkeler bile bizim kadar istihdama sahipler.

YENİLİK YAPMAYA ODAKLANMALIYIZ

Yazılımda 46 milyonluk İspanya istihdamı bizim 3 katımız.  Finans ve sigorta sektöründeki istihdamda da geri durumdayız.

Mimarlık ve mühendislik alanında biz çok firma olduğuna inanırız, kamuda ve özel sektörde mimar-mühendis sayımız fazla, fakat doğrudan uzmanlaşmış firmalarda çalışan sayımız az. Almanya, İngiltere, Fransa’da araştırma sektörü diye bir sektör var, bizde neredeyse yok gibi.

Biz Türkiye’de sinema-dizi sektörünün, müzik sektörünün güçlü olduğunu düşünürüz, ama sayılar gösteriyor ki, gelişmiş ülkelerden gerideyiz.

Sanat sektöründe istihdam Almanya’da bizim 4 katımız. Özel güvenlik istihdamında Avrupa rekoru bizde, ama sanat sektöründe küçük ülkeler arasındayız.

Şimdi son olarak daha önemli bir alan olan eğitim, sağlık ve sosyal alana bakalım. Almanya kadar nüfusumuz var, ama eğitim sektöründe istihdamımız Almanya ve İngiltere’ye göre çok düşük. Sağlık sektöründe 46 milyonluk İspanya ile aynı istihdam düzeyindeyiz. Evde yaşlı ve hasta bakımı hizmeti bizde neredeyse olmayan bir sektör.

Bu veriler Türkiye’de girişimcilerin, esnafımızın ve küçük işletmelerimizin geleneksel sektörlerde sıkışıp kaldığına işaret etmektedir.  Türkiye’de işsizliğin bir nedeni de yine bu verimsizliktir. Teknoloji sektörlerinde, finans, eğitim, sağlık hizmetlerinde ilerlemeliyiz.

Özellikle gençler, yatırım yapacak olanlar geleneksel sektörler yerine bu alanlara yönelmelidir. Ar-ge ve teknoloji alanlarına girmeliyiz, yenilik yapmaya odaklanmalıyız. Aynı işlerde verimsiz şekilde kalmamalıyız. Bu meseleyi üyelerimize, çiftçiye ve esnafa anlatmalıyız.

TURİZMDE REKOR KIRILIYOR FAKAT HERKES BİRBİRİYLE KAVGALI

Bu konuya girmemin bir nedeni de Antalya’da son günlerde yaşadığımız tartışmalardır. Antalya olarak, Ağustos sonu itibariyle 10 milyon yabancı turist sayısını aşmış bulunuyoruz. Geçen yıla göre %17 düzeyinde bir artış var. Bu yıl iç turizmde de en azından İstanbul ve Ege’ye göre daha iyiyiz.

Buna rağmen turizm ile ilgili olarak esnafımızdan yağmur gibi şikayetler gelmekte ve herkes kavga etmektedir. Taksici eylem yapıyor, rent a car ile kavga ediyor. Bazı yerlerde rent a carları kötüleyen İngilizce afişler asılmıştır.

Diğer tarafta esnaf rehberlere isyan ediyor. Hanutçuluktan şikayetlerin, yabancı rehberlerin esnafı kötülediği yönünde şikayetlerin sonu gelmiyor.  Rehberler acentaları sorumlu tutuyor. Geçen ay söyledim, turizmde kriz olduğunda herkes turist gelmesi için dua etmektedir, turist geldiği zaman ise kavga bitmemektedir.

Herkes diğerini şikayet etmeden önce bir durup düşünmelidir. Önce hepimiz bir kendimize bakalım, ne yaptığımıza, ne sattığımıza bakalım. Herkesin aynı şeyleri sattığı yerde ticaretin bereketi zaten olmaz. Halen yoldan geçeni çevirip mal satmaya kalkıyoruz.

Artık yenilik, kaliteye ve markalaşmaya yatırım zamanıdır. Caddeden geçeni değil, internette dolaşan kişiyi yakalamak zamanıdır.

Artık kısır tartışmaları bırakalım. Gelişmiş ülkelere bakalım, oralarda hangi sektörler gelişiyor, geleceğin sektörleri nelerdir inceleyelim. Türkiye’de ve Antalya’da küçük tarım üreticisi ve esnaf, hatta hepimiz mutlaka dönüşmeli, kendimizi yenilemeliyiz.

TURİZM VE TİCARETTE BİR YETKİ BOŞLUĞU YAŞANIYOR

Elbette ki, ülkemizde ekonomik koşullar kolay değildir. Antalya turizminde ve ticaretinde yıllardır konuştuğumuz sorunların devam ettiği de gerçektir.

Bu konuları başta Sayın Valimiz olmak üzere, yetkililerle ve Rehberler Odası, TÜRSAB gibi ilgili kuruluşlarla konuşuyoruz. Odamızın denetim ve yaptırım yetkisi yok, bakanlıklar ve belediyeler bu konularla daha fazla ilgilenmelidir. Artık kurallar konulmalı, denetim yapılmalı ve kurala uymayan işyerine yaptırım uygulamalıyız. Turizm polisi, turizm zabıtası gibi yeni denetim birimleri olmalıdır.

Turizm ve ticarette bir yetki boşluğu yaşanmaktadır. Antalya merkezine, Kalekapısı, Işıklar, Güllük, Konyaaltı bölgelerine turist çekmek, caddeyi denetlemek kimin işidir? Turizm Bakanlığı’nın mı, Valiliğin mi, Büyükşehirin mi, İlçe Belediyesinin mi, Ticaret ve Sanayi Odasının mı, Esnaf Odasının mı? Bu konuda bir boşluk olduğu açıktır.

Bu vesileyle bir başka hususa daha dikkat çekmek istiyorum. Turist sayısındaki artış son derece önemlidir, ancak Almanya, Hollanda, gibi ülkelerden gelen turist sayısına baktığımızda halen 2014 yılı düzeylerinde kaldığımızı görüyoruz. İstanbul ve Ege’de de klasik bireysel Avrupalı turist yeterince yoktur. Bunun nedenlerini konuşmak ve çözümü düşünmek zorundayız. Türkiye’ye seyahat yapacaklara çeşitli uyarılar yapılmaktadır. Türkiye’de hukuk sistemine güven turizmi bile etkileyen bir konudur. Bu konuda dünyadaki imajımıza dikkat edilmelidir.”

SAHTE ALKOLDEN ÖLÜMLERE DİKKAT!

Konuşmasında ATSO Komiteleri’nin faaliyetlerine de değinen Davut Çetin, bazı komitelerin raporlarından örnekler verdi:

“5. grubumuz sahte alkolden ölümlere dikkat çekip, vergilerin düşürülmesini istiyor. 10. grubumuz hanutçuluktan ve esnafın kötülenmesinden şikayet etmektedir. Bu konuya zaten değinmiş oldum. Tarım grubumuz genişletilmiş sektör toplantısı hazırlıyor. 18. grubumuz piyasadaki kredi ve finansman sıkıntısı konusunda çözüm aranmasını talep ediyor.

  1. grubumuz sicil işlemlerinde alınan ücretlerin Bakanlık adına alındığı konusunda üyelerimizin bilgilendirilmesini öneriyor. Dönem dönem bilgilendirme yapıyoruz, özellikle muhasebe ve müşavir bürolarını bilgilendiriyoruz, üzerinde duracağız. Bilişim sektörümüz kişisel verilerin korunması konusunda konferans düzenliyor. 28. grubumuz müfredatların ve yardımcı ders kitaplarının çok sık değiştiğini, mağduriyet ve israf yarattığını dile getirmektedir.
  2. grubumuz toplu işyeri kurmak için çalışmaktadır. 36 grubumuz şehir otellerinin yıldız sistemi ve belgelendirilmesi konusunda çalışma yürütmektedir. Ayrıca, kayıtdışı öğrenci yurtları olduğuna dikkat çekmektedir. 43. grubumuz modern yaşam köyü konusunu ele almaktadır.
  3. grubumuz Antalya su sporları sektörü sorunları konusunda rapor hazırlamıştır. Rent a car sektörümüz de bir rapor çalışması yapmaktadır. 49. grubumuz optik sektöründe tekelleşme olduğunu, Rekabet Kurumunun konuyu ele alması gerektiğini dile getirmiştir. Önemli bir konudur.

Bütün bu çalışmalar için teşekkür ediyorum.”

OTELLERİMİZ EŞYALARINI OKULLARA BAĞIŞLASIN

ATSO’da önümüzdeki dönem mesleki eğitime ağırlık vereceklerini vurgulayan Davut Çetin, “Meclisimizde Mesleki Eğitim Komisyonu kurmayı düşünüyoruz. Bu dönemde mesleki eğitime ağırlık vereceğimizi geçen yıldan bu yana söylemiştim, böylece uygulamada ilerlemeye başlayacağız.

Özellikle turizmle ilgili arkadaşlara bir duyurumuz var. Bir okulumuz bize yazı yazarak otellerin değiştirmek, yenilemek istedikleri eşyaların okullara verilmesini talep etti. Bu güzel bir fikirdir. Otellerimiz masa, sandalye, bilgisayar, perde gibi eşyaları yenilerken okullara bağış yapabilirler. Bu konuyu Milli Eğitim Müdürlüğümüz ile paylaşarak böyle bir kampanya organize edilebileceğini düşünüyoruz.

Son olarak sanat alanıyla ilgili iki bilgilendirme yapayım. Aspendos Opera ve Bale Festivali Eylül’de başlıyor. Antalya markasına değer katan en önemli uluslararası etkinliklerden birisidir. Oda olarak destek olacağız, bütün kurum ve kuruluşlarımız da destek olmalıdır.

Ayrıca halkımız da bu festivalleri sahiplenmelidir.  İmkanı olan herkes bilet alarak, bilet hediye ederek, gençleri ve çocukları teşvik ederek destek olmalıdır.

Aynı şekilde Antalya’da özel tiyatronun gelişmesi için bir destek talebi geldi. 21 Eylül-1 Ekim tarihlerinde Tiyatro festivali düzenleniyor. Geçmişte Antalya’ya özel tiyatrolar daha çok gelirdi ve gelmesi de gerekir. Lütfen bu konuda da daha duyarlı olalım, hem kendimiz gidelim hem çevremizi teşvik edelim” diye konuştu.

Konuşmasının sonunda Malazgirt Zafer ve 30 Ağustos Zaferi’ni de kutlayan Davut Çetin, “Dün Anadolu’ya girişimizin sembolü olan 1071’deki Malazgirt savaşının yıldönümüydü. 30 Ağustos’ta Zafer Bayramı’nın 97. Yıldönümünü kutlayacağız. Bu yıldönümlerinin anlamı millet olarak bir araya gelmek ve milli birlik ve beraberliğimizi güçlendirmektir.  Hepimiz bu konuda azami çabayı göstermeliyiz. Bu dilekle Zafer bayramınızı kutluyorum.  97 yıl önce bu ülke için mücadele eden atalarımıza ve bugün de sınırda vatan için canlarını feda edenlere minnetlerimizi sunuyorum” dedi.