Türkiye, altı yıl gecikme ile 7 Ekim 2021’de Paris Anlaşmasını onayladı. Anlaşmanın onaylanması ile 2053 yılında net 0 karbon emisyonu sözü de verildi. Aynı hedef için AB 2050 yılını hedef göstermişti. Mevcut durumda 500 milyon ton sera gazı salınımına sahip Türkiye için net 0 karbon emisyonu, oldukça iddialı bir hedef. Bu nedenle 2053 yılına kadar hemen her sektör için ayakları yere basan politikalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Ulaşım sektörü net 0 karbon emisyonu hedefine ulaşabilmek için ciddi politikalara ihtiyaç duyan ilk sektörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. 2019 yılında ABD’de toplam emisyonun %29’una, ulaşım sektörü neden olmuş ve bu değeri ile ulaşım sektörü en çok karbon salınımına sebep olan sektör olarak karşımıza çıkmıştır. Bu değer Avrupa’da ise %25 seviyesindedir. Nüfus artışı, hane halkının gelirinin artması ve ülkelerin gelişen altyapıları gibi gelişmeler, ulaşıma olan talebin zamanla artacağını gösterirken sektörün 2050’ye kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşması için emisyon oranlarını %90 oranında azaltması gerekmektedir. Ulaşım sektörünün neden olduğu emisyonun ise %70’i karayolu taşımacılığından kaynaklanmaktadır. Kara yolu taşımacılığında karbon emisyonunu minimuma indirmenin yollarından biri hatta şimdilik tek çözümü elektrikli araçların kullanımının artırılması gibi görünüyor.
Ulaşım sektöründe karbon emisyonunu azaltmaya, en fazla kirliliğe sebep olan karayolu taşımacılığından başlamak iyi bir adım gibi görünmekte. Bu nedenle birçok otomobil üreticisi elektrikli araç üretimini mevcut ve gelecekteki iş planlarına almış durumda. Tesla gibi en başından itibaren elektrikli araç üreten şirketlerin yanı sıra Volkswagen, Ford, General Motors ve Mercedes-Benz gibi şirketler de elektrikli araç üretimi için üretim ve pazarlama stratejilerini yeniden şekillendiriyorlar.
Tabi bu gelişmelerin yanında elektrikli araçların yeterince yeşil olup olmadığı tartışması da gündeme gelmekte. Bir arabanın çevresel maliyeti, hem üretme hem de kullanımı sırasındaki maliyetlerinin tamamını içermelidir. Elektrikli araçların, kullanım sırasında benzin ve dizele kıyasla karbon salınımı oldukça düşük ancak üretim sürecinde diğer yakıtları kullanan araçlara göre daha fazla karbon salınımı yapılmaktadır. Benzin ve dizelle çalışan araçların yakıtları için petrol sondaj ve enerji santralleri emisyona neden olurken elektrikli araçlar için gerekli olan pillerin üretiminde kullanılan nikel ve kobalt gibi madenlerin elde edilmesi de ciddi bir emisyona neden olmaktadır.
Bu konuyu incelemek üzere Wall Street Journal, Toronto Üniversitesi’ndeki araştırmacılar ile birlikte kategorilerinde en çok satan iki popüler otomobilin çevresel etkilerini karşılaştıran bir çalışma yaptılar. Elektrikle çalışan orta boy bir sedan (Tesla Model 3) ve benzin kullanan daha hafif bir kompakt SUV (Toyota RAV4) inceleme için seçildi.
Üretim aşaması: Hem Tesla Model 3 hem de Toyota RAV4’ün üretimi sırasında metallerin eritilmesi, imalatı ve montajı sırasında birkaç ton sera gazı emisyonu ortaya çıkmıştır. Ancak Tesla’nın üretiminde kullanılan lityum iyon pili nedeniyle biraz daha fazla emisyon üretilmiştir. Böylece montaj hattından çıkmadan önce Tesla, RAV4’ten %65 daha fazla emisyon üretmiştir.
5.000 mil kullanım sonrası: Araçların üretimi tamamlanıp yola çıktığında tablo da değişmeye başlamıştır. RAV4, dünyanın dört bir yanındaki kuyulardan çıkarılan ham petrolden rafine edilen benzini kullanmaktadır ve 5.000 km’nin sonunda ilk motor yağı değişimine ihtiyacı duymuştur. Tesla ise elektrikle yeniden doldurulmaktadır ve motor yağı değişimine ihtiyaç duymamaktadır. Elektrik üretmek bir emisyon yaratıyor ancak şebekeler her yıl daha temiz hale geldiği, daha az kömür kullanıldığı ve daha fazla yenilenebilir enerji ve doğal gaz kullanıldığı için bu miktarın yıllar içinde düşmesi öngörülmektedir.
20.600 mil kullanım sonrası: Kat edilen her bir milde, Tesla’nın ihtiyaç duyduğu elektriğin üretilmesi için RAV4 motorunda tüketilen benzinin üretilmesi ve yakılması sırasında ortaya çıkan emisyonun sadece %34’ü kadar yayılım meydana geliyor. Araştırmada, her iki aracın üretilmesi ve 20.600 mil kullanıma kadar geçen sürede ortaya çıkan sera gazı emisyonlarının hemen hemen aynı olduğu belirtiliyor.
100.000 mil kullanım sonrası: 100 bin mil kullanımdan sonra RAV4’ün Tesla’dan %77 daha fazla emisyona sebep olduğu görülmektedir.
200.000 mil kullanım sonrası: Tipik bir arabanın ömrü olan 200.000 mil kullanıma ulaşıldığında, emisyon salınımları artık karşılaştırılabilir olmamaktadır. Toyota RAV4’ü üretmek ve 200 bin mil kullanmak 78 ton sera gazına sebep olurken bu değer Tesla Model 3’te yarısından bile daha az, 36 ton, olarak kaydedilmiştir.
Toronto Üniversitesi araştırmacılarına göre, Paris Anlaşması’nın bir hedefi olan küresel ortalama sıcaklığın iki santigrat dereceden fazla yükselmesini önlemeye yardımcı olmak için, kümülatif ABD araç emisyonlarının 2019 ve 2050 yılları arasında 39 gigaton ile sınırlandırılması gerekiyor. Bunun için farklı dört senaryo (mevcut durum, hibrit kullanım, Kaliforniya rüyası ve stratejilerin karması) üzerinde araştırmalar yapan araştırmacılar, ancak eyalette satılan tüm yeni arabaların 2035 yılına kadar elektrikli araç olmasına zorlayan Kaliforniya emirlerinin uygulandığı durumda araç emisyon miktarının 39 gigaton altında kaldığını saptamışlardır. Ayrıca, ABD’de elektrikli araçlar teşvik edilip ve ayrıca yakıt verimliliğini artırmak, araçları daha hafif hale getirmek ve kişi başına kat edilen mesafeyi azaltmak gibi emisyon azaltma stratejileri izlendiğinde Kaliforniya Rüyasındaki kadar keskin olmasa da gaz talebi düşeceği, elektrik ve mineral talebi artacağı için emisyonların düşeceği belirtilmektedir.
Ne tür motorlarla çalışırlarsa çalışsınlar, arabalar mutlaka sera gazı emisyonuna sebep olacaktır. Ancak veriler, benzinli araçlardan elektrikli araçlara geçişin çok büyük bir etki yaratacağını göstermektedir. Bu aşamada ise elektrikli araçların şarjı için kullanılan enerjinin yenilenebilir enerji kaynaklarından gelmesi önem arz etmektedir. Örneğin ABD’de lityum-iyon bataryaların sadece %5’i geri dönüştürülüyor. Geri dönüştürülmeyen bataryalar veya geri dönüşümü yapılanların ise nasıl bir işlemden geçtiği buradaki önemli bir diğer konu.
İklim değişikliğine karşı geliştirilecek politikalarda ulaşım sektörünün önceliği aşikar. Elektrikli araçlar ise mevcut durumda en iyi çıkış yollarından biri olarak görünüyor. Ancak elektrikli araçların üretimi ve kullanılacak pillerin geri dönüşümü vs gibi aracın kullanımı sırasında ortaya çıkan emisyonlardan ziyade, üretimi aşamasındaki emisyon için hala gelişmelere ihtiyaç olduğu görülmekte. Karşı karşıya olduğumuz iklim krizi ile başa çıkabilmek için bireysel kullanıcılar, hükümetler tarafından alınan politika kararları ve şirketler tarafından yapılan yatırımların her birinin ayrı ayrı önemi vardır. Daha sürdürülebilir ve çevreci bir gelecek için tüm aktörlerin birlikte hareket etmesi, emisyon salınımının ve dolayısıyla iklim değişikliğinin önüne geçilmesinde oldukça önemlidir.
Seçil Gülbudak Dil
Müşavir